Bin Liralık Lahmacunun Benimle Ne İlgisi Var?
Bin Liralık Lahmacunun Benimle Ne İlgisi Var?
Şu an bu satırları yazmakta olduğum Bodrum'da lahmacunun fahiş fiyatla satıldığına dair ilk haberin bünyemize sızmasının en az 15 yılı vardır diye tahmin ediyorum. Üstelik geçen yıllarda bu virüsün etkisinin azalması bir yana her yıl güncelleme alarak hayatını zihnimizdeki bir klasörde sürdürmeye devam ediyor.
Şimdi size Bodrum'da hem gazetecilik hem esnaflık yapmış ve lahmacunu fahiş fiyata sattığı ilk duyurulan o meşhur işletmenin kuruluş yıllarına çocukken şahitlik etmiş biri olarak bakış açımı anlatacağım. Ve bu yazının sonunda umuyorum ki hepimiz konunun ne Bodrum ne lahmacun ne de o mekân olduğunu fark edip yine kendimize dönüş yapacağız.
Efendim bu mekân 1970'lerin sonlarında benim de büyüdüğüm Kumbahçe sahilinde gerçekten özgün bir işletme (pansiyon) olarak başladığı serüvenini yıllar içinde farklı lokasyonlarda büyüyerek ve gelişerek sürdürdü. Orijinal oldu, yatırım yaptı ve daima kendinden söz ettirmeyi başardı. Ah o minicik pansiyonda zamanında kimler kalmadı ki! Evet bu bir başarıydı. Biz o zamanlar Bodrum'da bir kabile gibi yaşadığımızdan ve bunu 90'ların ortalarına kadar devam ettirdiğimizden bu gelişime hafızam elverdiğince tanıklık etmiş oldum. Yaklaşık 30 yıldır ziyaret etmemiş olsam da hakkını vermek zorundayım, zorundayız, konsept tuttu, özel bir kadının hayali ve ilk adımı ile başlayıp bugünlerde geldi! Lahmacunla ilgili haberlere de pek ihtiyacı olmadı. Ancak yıllar içinde pahalı lahmacun satmakla anılmak isteyen başka işletmeler de doğdu elbet. Oraya geleceğiz…
Hafızam beni yanıltmıyorsa Bodrum'daki lahmacun fiyatı haberini yıllar önce ilk kez Facebook'ta bir aile dostumun paylaşımında görmüş ve altına yapılan yorumları okuyunca konuya dair ilk yorumumu yazmıştım. Biraz da mesleki öz eleştiri yaparak… Neden? Muhabirlik yapıyorsanız her gün en az bir adet ses getirecek haber üretmek zorundasınızdır, yani bir zamanlar öyleydi. Diyeceksiniz ki Bodrum'da haber eksik olur mu? Olmaz tabii ama burada başka bir handikap vardır. Haber Bodrum'dan geliyorsa daha çok patlar! Yani sizin içini doldurabilmek için biraz “şişirdiğiniz” sıradan bir haber, ulusal medyada yayınlandıktan sonra artık kontrolünüzden çıkar. Gerçekliğinden ziyade yarattığı etkidir artık önemli olan. Öyle eğlencelidir ki haber masalarında yürek hoplatır, kaçınılmaz olarak ertesi sene aynı haberi tekrar yapmak gerekir. Artık yeni sezonu çekilen diziler gibi bu konu her yaz başı yeniden yazılır. İnanın muhabirin eski haber metnini bilgisayarında bulup enflasyona uğramış fiyatları değiştirmesi yeterlidir. Haber müdürü dürter, o da oturduğu yerden bir flaş haber daha yapar. Ancak ilk sene “özel haber” daha sonra “kadrolu haber” olan bu içeriği artık diğer muhabirler de keşfetmiştir. Yıllar içinde buna sosyal medya hesapları da dahil olur. Artık iş öyle bir hale gelir ki “Bodrum'da makul fiyatlı çok iyi lahmacun satan da var “diyenin haber değeri sıfırdır ve hatta linçlenmesi an meselesidir. Zaten yıllar önce o ilk yorumum da pek beğenilmemiş, ne olursa olsun o fiyata lahmacun satılamayacağı söylenmişti. Aslında burada kabahat doğrudan ne işletmede ne muhabirde ne de okuyucudadır. Sistem zaten bunun üzerine kuruludur ve herkes -çoğunlukla fark etmeden- rolünü oynamaya devam eder.
Yıl 1985. Bodrum'da geçen çocukluğumun ardından kolej sınavlarına girmiş ve yaz sonu kendimi İzmir'de bulmuşum. Koca bir kasabanın oyun alanımız olduğu yıllardan sonra bir apartman dairesinde yüzüm beş karış asık oturuyorum. Bir tanecik arkadaş için neler verebilirim. Hafta içi yeşil bir Mercedes otobüs hepimizi topluyor, 45 dakika sonra ancak okula varıyoruz. Oysa ben denizden çıkıp önlüğümü giyer, okula gider…. Anılarım o zamanlar kimsenin ilgisini çekmiyor. Zaten Bodrum'un B'sini ağzıma almıyorum, şehirli değilim diye küçümserler sanıyorum. Benim kendimce sır yaptığım bu bilgi birkaç yıl içinde en havalı parçama dönüşüyor: Bodrum'da evleri varmış! Bu değişim, dönemin belediye başkanının “orta direk gelmesin” dediği döneme denk düşüyor. Talep artıyor, kiralar artıyor, fiyatlar artıyor, yine haberler patlıyor. Belediye başkanı yıllar sonra “Ben onu kastetmedim” dese de “Bodrum'a vize gelecekmiş” benzeri manşetler atılıyor. (Hatırlayalım; flaş başlık atılır, sonrası kontrolden çıkar.) Şimdi düşünüyorum da belki de vize görevini lahmacun haberleri yaptı, orta direk sorgulamadan kabul etti ve Bodrum'a gitmez oldu.
Bu kadar popülerliğe rağmen bunca yıldır turizm gelirleri 12 aya bir türlü yayılamamış olan, hala özellikle de pandemiden sonra artarak göç almaya devam eden, nüfusu yazın bir milyona dayanan Bodrum doğal olarak bazı açılardan daha pahalı bir ilçedir. Ülke ekonomisine, hizmet alınan işletmeye, verilen hizmetin içeriğine, konuma ve tabii ki bazen de işletme sahibinin ahlak anlayışına göre değişmekle birlikte bu doğal bir sonuçtur.
Bilmem farkında mısınız, bugün gazetelere, televizyonlara dahi gerek kalmadan, binlerce insanın takip ettiği sosyal medya hesapları ile anlaşan bazı işletmeler lahmacunu 1000 TL'ye sattıklarının duyurusunu yaptırıyorlar. Bunu da o parayı verecek ve hatta verdiğini duyuracak müşterileri çekmek için yapıyorlar. Tepki gibi görünen tüm o paylaşımlar birer duyuru aslında. Haber değil, reklam. Sonra bu haber soslu duyuruyu alıyor Anadolu'da bir kebapçı, Bodrum'daki lahmacun fiyatlarına tepki olarak bedava lahmacun dağıtıyor. Bir reklam daha! Ünlü bazı isimlerin de ihtiyacı varmış meğer, Bodrum ve lahmacun kelimelerini aynı cümle içinde kullanıp sosyal medya manşetlerinde kendilerine yer açıveriyorlar… Aa yine reklam! Ekonomi ya da turizm konulu paylaşımların altına gelen yorumları okuyorsunuz, hep bir lahmacun göndermesi… Geçim derdine, ekonomiye, emeklinin haline, normal insanlar gibi yılda bir kez bile iyi bir tatil yapamıyor oluşuna haklı olarak kızan herkes öfkesini şu hamur üstü kıymadan çıkarıyor. Ancak Bodrum'da fırına verileninden… Meselenin Atasözleri ve Deyimler Sözlüğüne girmesi an meselesi: Bülbülü Bodrum'a yollamışlar, ille de lahmacun demiş!
80'lerde Fevzi abinin “Sıcak sıcak pideler, birbirini yediler” diyerek Bodrum sokaklarında gür sesi ve tahta sepeti ile sattığı o müthiş lahmacunlardan buralara geldik işte.
***
Bu platformdaki ikinci yazımda gazeteciliğin büyük bir bölümünün artık gerçek habercilikle hiç ilgilenmediğine vurgu yapmıştım ve kendi gerçeğimize uyanmak için kendimizden kendimize gazetecilik yaptığımız bir formatta yazacağımı anlatmıştım.
O zaman haydi kendimizle röportajda -yukarıdaki örnek olayın ışığında- yeni sorulara geçelim:
• Gazetede okuduğum, televizyonda izlediğim, sosyal medyada gördüğüm her habere hemen inanıyor muyum?
• Manipülasyona ne kadar açığım?
• Ünlü bir ismin paylaşması benim için o haberin doğruluğunun garantisi mi?
• Haberleri okurken/izlerken/dinlerken kendi deneyimlerime, bilgi birikimime, aklıma ve sezgilerime ne kadar güveniyorum?
• Kendime olayları yorumlama izni veriyor muyum yoksa kendi sosyal çevremdeki çoğunluğa uyum mu sağlıyorum?
• Fikrimi ifade etmekten çekiniyor muyum?
• Olaylara objektif bakabiliyor muyum?
• Bir haberle/olayla ilgili ilk fikrim, sosyal medyada hiç tanımadığım başka insanların yorumlarını okudukça değişiyor mu?
• Konu para, pahalılık, kazıklama gibi ifadeler içerdiğinde tetikleniyor muyum?
• Alışverişlerimde her zaman satıcıya, işletmeye “güvenmemek”ten mi hareket ediyorum?
• Bana göre gereksiz ve çok para harcayan insanlara öfke duyuyor muyum?
• Deneyimlerimi sırf birileri gidiyor ya da gitmiyor diye değerlendirerek mi seçiyorum?
Size tüm bu yazı boyunca anlattığım lahmacun illüzyonu benzeri illüzyonlar her an her yerde etrafımızda dolanıyor. Haberler, post'lar, aile ve bazen de dostlar… Bazen bilerek bazen bilmeyerek bize yanlış, eksik ya da güdümlü geri bildirimler veriyorlar. Tek yapmamız gereken kendimizi daha iyi tanımak ve gücümüzü geri almak.
Burası bir terapi alanı değil, ben de terapist değilim. Sadece kendimizi biraz daha tanımak adına çabamız. Sadece sorulara yanıt verin yeter. Hem de çok şey fark eder. Bırakın aksın.
Bu arada…
Yazdıkça canım çekti, şimdi bizim arka sokaktaki ödüllü kebapçıda 160 TL'ye harika bir lahmacun yemeye gidiyorum.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Farkında kalın.
*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir.