Affetmek: Karşındakini Değil, Kendini Özgür Bırakmak

Aret Vartanyan

Aret Vartanyan

Yazar & Yaşam Atölyesi, Kurucu
DİĞER LIFESTYLE
Affetmek: Karşındakini Değil, Kendini Özgür Bırakmak

Giden bir sevgili, hakkımı yiyen bir dolandırıcı, beni yüzüstü bırakan bir dost, benliğimi yerle bir eden bir aile… Öyle ya da böyle birileri bizi çok kötü kırdı, yaraladı. Hayatımızdaki bazı insanlar; bir şekilde öfke duyduğumuz ve affedemediğimiz varlıklara döndüler.

Öfke, korkunun açığa çıkmasından başka bir şey değil. Öfke kontrolü için çabalama, çare arama; korkularından arın. İçinde tuttuğun atıklarından arın. Öfken sana neyi çözmen gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Öfkeyle örtmeye çalıştığın her neyse artık ondan kaçma. Bir şekilde, en çok korktuğumuz insanlara öfke duyuyoruz. Ne kadar çok korkarsak o kadar öfkeli oluyoruz. Öfkeye ihtiyacın kalmadığında aradığın huzur içine dolmaya başlıyor.

Seni kıranlar, yaşamındaki acıların sorumlusu olarak gördüklerine duyduğun öfke dinmiyor. Bir yanın üzülüyor. Öfke duymayı sen de sevmiyorsun. Kırgınlık, öfke ve affetmek üçgeni oluşuyor.

Bir insan babasını neden affedemez? Çok kırgındır ve o kırgınlık zamanla öfkeye dönüşmüştür. Peki bunun temelinde yatan şey ne olabilir? Kişi, babasını baba gibi görmek istemiş, sıcaklığını duyumsamak istemiştir. Babası ise ona bunu yaşatmadığında kırılmış ve öfkelenmiştir. Ancak hayal kırıklığı içini dağlamakta olsa da, o an için yapabileceği başka bir şey yoktur.

İncindiğimizi, zarar gördüğümüzü hissettiğimizde, düşündüğümüzde intikamı hak görüyoruz. Ancak hissetmek ile düşünmek aynı şey değil. Bazen ortada bir şey yokken bile yarattıklarımızdan, saptırdıklarımızdan dolayı da kırılabilir, öfkelenebiliriz. Bu anlar, karşımızdakilerin de insan olduğunu unuttuğumuz anlardır. Evrensel olarak kabul edilemez suçları bir kenara koyuyorum; karşındaki insan da kendi korku ve yoksunluk içindeyken farkına bile varmadan seni kırmış, incitmiş olabilir.

Baba örneğine dönelim. Belki babalığın sorumluluğunu kaldıramamış, kendi girdaplarında kaybolmuştur… Belki de şimdi çok çok pişmandır ancak tüm bunları nasıl telafi edebileceğini bilmiyordur…

Bir katılımcım, çalışmalarımız sırasında 35 yıl konuşmadığı babasına giderek onu ne kadar sevdiğini, ona ihtiyacı olduğunu, baba figürünün hayatında çok eksik olduğunu söyleyip, yıllardır içinde tuttuğu duygularını bir çırpıda boşaltarak ona sarıldı. Bunu yapabilmesi için iki şişe şarap içmesi gerekmişti. Ortaya döktüğü gerçek duygular; karşısında hüngür hüngür ağlayan, özür dileyen ve yaklaşık bir saat boyunca ona sarılan babayı ortaya çıkardı. Şimdi geçmişten arınmış muhteşem bir baba kız ilişkisi yaşıyorlar.

Bu örneği hayatının tüm kulvarlarına taşıyabilir, zihninde canlandırabilirsin. Bazen sudan sebeplerle başlayan kan davaları gibi zamanında üzerine gidilmediği, duygular açıkça paylaşılmadığı, yüz yüze ve net bir şekilde paylaşılmadığı için zihinlerde kurulan senaryolar, ego şımarıklığı ve gurur yüzünden kopan, bozulan ilişkilere tanıklık ediyorum. Seni yakıp yıkan öfke, kin aslında boş yere seninle yaşıyor olabilir. Bugün affedemeyen sen, hiç ummadığın anda affedilmeyi bekleyene dönüşebilirsin.

Her eylem, o davranışı gerçekleştiren kişiye doğru görünür. O an, onun için doğru olan odur. O an; o insanın tüm geçmişi, yaşanmışlıkları, inandıkları, korkuları, hayalleri doğrultusunda yaşanmıştır. Aynı şey senin için de geçerli. Diyelim ki bir akşam hiç ummadığın biz zamanda ummadığın bir yerde yasak bir ilişki yaşadın. Düşün. Sonra affedilmeyi nasıl bekleyeceğini düşün.

Ya da “çocuğunun iyiliği için” ona uygun olmadığını düşündüğün sevgilisinin bütün mesajlarını, mektuplarını yok ettin. Hatta, sevgilisinin aslında doğru bir insan olmadığını kanıtlamak için senaryolar ürettin, sahte tanıklar buldun, gerektiğinde baskı yaparak görüşmesini engelledin. Ancak böyle davranarak çocuğuna iyilik yapmış olmadın. Hatta öfkesini aldın. Belki de sevgilisi, sadece senin görüşlerine, yaşama bakışına, inandıklarına uymuyordu ama onun için doğru insandı… Bugün hâlâ Alevi-Sünni ilişkilerinde sorunlar yaşanıyor. Aileler engellemeye çalışıyor. Anlıyorsun değil mi ne demek istediğimi? Kendi sığ bakış açılarında Alevi aile de haklı, Sünni aile de.

O yüzden herkes haklıdır. İnançlarımızı, kararlarımızı, yaşam tarzımızı, bakış açımızı tek doğru olarak görüyor, herkesin de bizim gibi düşünmesini istiyoruz. Hem de birçok yanlışın sonradan doğru, birçok doğrunun sonradan yanlış olduğunu defalarca deneyimlememize rağmen… Galileo da dünya yuvarlak dediği için öldürülmüştü. Aile içi sorunlardan uluslararası ilişkilere kadar birçok yerde bu paragrafın yansımalarını görüyoruz. Başka bir örnek verelim. Bir asker ile bir terörist karşılaştığında her ikisi de kendi inandıkları, uğrunda ölmeye hazır oldukları şey için namluyu doğrultuyor. İkisinin doğrusu, birbirinin yanlışı.
Duygularını tutma. Duygularını saklama. Paylaş. Muhatabınla doğrudan ve olduğu gibi konuş. İmalarla değil; net biçimde, sanki bir çocuğa anlatır gibi ifade et. Tekrar söylüyorum: Üzüntü, kıskançlık, kızgınlık, korku, sevgi, arzu ve diğer tüm duygular ifade edilmediklerinde arabanın benzin deposundan damlayan benzin gibi birikir ve bombaya dönüşür.

Her şeyin temelinde sevgi ve korku arasındaki gelgitler var. Siyah ile beyaz arasındaki tüm renkler gibi, tüm duygular bu iki ana duygu arasında beliriyor. Yaşamlarımızda sürekli acı ve zevk arasında gidip gelmemiz gibi, tüm duygular da sevgi ve korku arasında gidip geliyor.

Öfke ile onu besleyen korku, acı ve üzüntü ile birleşerek güçleniyor. Acı ve üzüntü ancak ifade edilebildiğinde üstesinden gelinir. Çoğumuz içimizde yaşıyoruz. İçimizde kopan fırtınaların gücü gösterir ne kadar efkârlanmaya meyilli bir toplum olduğumuzu. Kurulan rakı masalarına eşlik eden fasılda, gidilen bir konserde her birimizin gözlerini dolduran en az birkaç şarkı vardır. O şarkılar içimize bastırdığımız hüznü açığa çıkarır, bir tür küçük depremcik misali asıl enerji kaynağında enerjinin biraz da olsa boşalmasını sağlar. Ağlamaya, hüzünlenmeye o kadar hazırız ki güzel bir söz, içli bir şarkı hemen boynumuzu bükmemize sebep oluyor.

Sadece acı ve hüzün mü? Eğlence mekânlarında insanları gözlemlediğinde ne kadar çok farklı duyguyu bastırdığımızı göreceksin. Kinayeli, isyan taşıyan, ne kadar güçlü olduğumuzu dile getiren, “Yıkılmadım ayaktayım”, “Sen yoluna ben yoluma”, hatta son zamanlarda “Ayısın sen”, “Allah belanı versin” gibi insanı kışkırtan sözlerden oluşan şarkılar bağrıla çağrıla, sağ el havada söyleniyor. Ardından bir  de sigara yakılıyor, şöyle havalı havalı. O anda o kişinin aklından ne geçiyor acaba? Onu yaralayan, kendini zayıf hissettiren ne gibi şeyler geçiyor aklından, kim bilir… Tıpkı filmlerde görmeyi sevdiğimiz gibi; söylemek isteyip söyleyemediğimiz kelimeleri, yaşamak yerine içimizde tuttuğumuz duyguları şarkı sözlerinde bulup duygularımızı kusuyoruz. Mercedes görünümlü Şahin misali, bıçkın delikanlı görünen abilerimiz de bağıra çağıra nakaratlara eşlik ediyorlar. Asıl yapmamız gereken zamanda ve yerde değil, şarkılarda belli ediyoruz duygularımızı. “Ölmedik, yaşıyoruz”, “Düştüysek kalkarız”, “Delikanlıyız biz”, “Güçlü kadınım ben”… İçinde ne tutuyorsan bırak onu. Sen, duygularınla yaşıyorsun; onları bastırma.

Bastırılan şey öfkeye hatta şiddete dönüşür. İfade edilmeyen tüm duygular, bir şeylere dönüşür. Bir süre sonra ruhumuz da bedenimiz de bu yükü taşıyamayacak hale gelir.

Buzdolabında bozulmuş, artık kokuşmaya başlamış, kurtlanmış etleri tutuyor musun? Buzdolabında tutmuyorsun ama içinde tutuyorsun. Yıllardır taşıdığın yüke dönüşmüş olumsuz duygular, özellikle de öfke, nefret tüm ruhunu, bedenini kokutuyor, kirletiyor.

Bazen duygularını ifade etmek, sonuçları değiştirmez. Karşındaki insanın da hatasını kabul ettiğini, pişman olduğunu göremezsin. Bazı durumlarda özür de, pişmanlık da, geriye dönüş de çözüm olmaz. Bazen de giden gider, yapan yapacağını yapar, hasarın seninle kalır. Bu saatten sonra sana bunu yapana kilitlenerek yaşamak, içindeki kin ve nefreti taşımak, hatta intikam eylemleri sana kesinlikle hiçbir şey kazandırmaz, yalnızca kaybettirir. Sende kalanı da senden alır götürür. Birini affetmek, onu temize çıkarmak demek değildir. Gerçekten affetmek, kendini gerçekten özgür kılmaktır. Bunu yapamadığın sürece o kişi, o olay sana her gün zarar vermeye devam eder. Affetmek karşındakine sunduğun bir lütuf değil, kendini temizlemektir.

Ayrıca, hiçbir şey yapanın yanına kâr kalmıyor. İster karma de ister ilahi adalet; her birimiz yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. İyinin de kötünün de, günahın da sevabın da…

Kendimi tanımak, anlamak, ifade etmek, hayallerime giden yolu inşa etmek… Ankara'ya doğru yola çıktığımda gecenin köründe birinin yola attığı cam şişe yüzünden lastiğim patlayabilir. Kızmak, öfkelenmek, küfretmekle zaman kaybetmek yerine bir an önce lastik sorunumu çözmem lazım. Ben Ankara'ya gitmek istiyorum. Kaybedecek zamanım yok.

Ben kendi hayatımı inşa etmeye çalışırken, hayallerime koşarken yoldaki çer çöple, üzerime pisleyen kuşla kaybedecek zamanım yok. Hem belki o kuş da mavi gömleğimi deniz zannetmiştir ya da insanlar canını yakmıştır…

Cesaret... Her birimizin harekete geçmek, affedebilmek için ihtiyacı olan şey biraz daha cesaret. Korktukça, kapandıkça, geriye çekildikçe çıkmaz sokağın duvarını sırtımızda hissedeceğiz.

“Affetmek büyüklüktür” sözü çok şey anlatır aslında. İnsanı, evreni, varoluşu, yaşamı anlayan, kendini gerçekleştirmeye yaklaşan insan “affetmek” sözcüğüne gerek bile olmadığını anlar.

*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir. 


406

İlgili Yazılar...

Yetenekli Çalışanlar ve Sessiz İstifa
Blog
15 Kasım 2022
Tunç Berkman
Yetenekli Çalışanlar ve Sessiz İstifa

Tunç Berkman
TBS Investment & Management

DİĞER
Kurumsal İletişimin Geleceği, Geleceğin Kurumsal İletişimi
Blog
19 Ekim 2022
Bengisu Akbulut
Kurumsal İletişimin Geleceği, Geleceğin Kurumsal İletişimi

Bengisu Akbulut
Kayra Metal A.Ş., Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticisi

DİĞER
Cesur Korkaklar
Blog
17 Ekim 2022
Aret Vartanyan
Cesur Korkaklar

Aret Vartanyan
Yazar & Yaşam Atölyesi, Kurucu

DİĞER
Nefes Alıp Veren Bir Deneyim “42 Maslak”
Blog
19 Eylül 2022
Erol Özmandıracı
Nefes Alıp Veren Bir Deneyim “42 Maslak”

Erol Özmandıracı
Bay İnşaat, Yönetim Kurulu Üyesi

AVM DİĞER C-LEVEL TİCARİ GAYRİMENKUL MAĞAZACILIK
132 Yıllık Bir Uykuya Var Mısınız?
Blog
19 Eylül 2022
Bengisu Akbulut
132 Yıllık Bir Uykuya Var Mısınız?

Bengisu Akbulut
Kayra Metal A.Ş., Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticisi

DİĞER
İlham Veren Lider
Blog
8 Eylül 2022
Aret Vartanyan
İlham Veren Lider

Aret Vartanyan
Yazar & Yaşam Atölyesi, Kurucu

DİĞER
Bir Markanın En Önemli Bileşeni: KAS Sistemi
Blog
27 Temmuz 2022
Bengisu Akbulut
Bir Markanın En Önemli Bileşeni: KAS Sistemi

Bengisu Akbulut
Kayra Metal A.Ş., Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticisi

DİĞER
Sesimi Duyan Var mı?
Blog
17 Haziran 2022
Bengisu Akbulut
Sesimi Duyan Var mı?

Bengisu Akbulut
Kayra Metal A.Ş., Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticisi

DİĞER
Mutluluk Bilimi
Blog
26 Nisan 2022
Tolga Kırkoyun
Mutluluk Bilimi

Tolga Kırkoyun
Tack TMI Eğitim Danışmanı

DİĞER
Motivasyon AN'ları
Blog
2 Şubat 2022
Avi Alkaş
Motivasyon AN'ları

Avi Alkaş
Alkaş & Han Spaces, Yönetim Kurulu Başkanı

DİĞER
Ne Zaman Uyanırız?
Blog
24 Eylül 2021
Aret Vartanyan
Ne Zaman Uyanırız?

Aret Vartanyan
Yazar & Yaşam Atölyesi, Kurucu

DİĞER
Gerçek Liderlik, Gönülden Bağlılık
Blog
31 Mayıs 2021
Ümit Erdem
Gerçek Liderlik, Gönülden Bağlılık

Ümit Erdem
Çalışan Bağlılığı ve İç İletişim Uzmanı, Engage&Grow Global Lisansiye, Yönetici Koçu

DİĞER
Tüketici Algılarındaki Değişim
Blog
31 Mayıs 2021
Dr. Fatoş Karahasan
Tüketici Algılarındaki Değişim

Dr. Fatoş Karahasan
Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gazeteci/ Yazar

LIFESTYLE
DNA'da Ağustos!
Haber
1 Eylül 2022
DNA Editör
DNA'da Ağustos!

DNA Editör
Editör

DİĞER

Kayıtlı İçeriklerim