Kendimle Röportaj: Beni Biraz Tanıyabilir Miyim?
Kendimle Röportaj: Beni Biraz Tanıyabilir Miyim?
Sosyal medyada zaman zaman önüme çıkan ve beni güldüren şöyle bir ifade var:
“İki senedir moralim bozuk sanıyordum meğer ben buymuşum” demiş Mehmetovksski adlı kullanıcı.
Bu küçücük cümlede gizli ancak etkisi çok büyük olan “kendini tanımamak, kendinin, duygularının, değerlerinin vb. farkında olmamak.”
İşte bu büyük bir mesele…
En azından daha verimli bir hayat sürmek isteyenler için.
Bu platformdaki ilk yazımda (yani bir önceki yazı) içeriklerimin amacını tanımlarken mesleğimden hareketle şöyle demiştim:
“Yani gazetecilik yapacağız ama bu sefer bambaşka bir gerçeği bulma amacıyla… Dışarıdaki haberleri okuduğumuz, izlediğimiz, dinlediğimiz yeter. Şimdi mikrofonu bizden bize tutacağız.”
Niyetim bu portalda yazmaya devam ettiğim sürece bu alışkanlığı, yani kendi kendimizle röportaj yapma alışkanlığını hem kendime hem de sizlere hatırlatmak… Bunu yaparken hep birlikte yeni bir özgürlük keşfetmek. Bize daha önce pek de anlatılmamış bir özgürlük…
***
Röportajın ilk sorusuna geçmeden önce artık aramızda olmayan bir meslektaşıma da gönderme yapmak isterim.
İtalyan gazeteci Tiziano Terzani, 1997 yılında kanser tanısı alır ve onu hasta eden yaşam tarzını terk edip şifa bulmak üzere bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun hikâyesiniAtlıkarıncada Bir Tur Dahaadlı kitabında anlatır.
Kitabın henüz 16. sayfasında gazetecilik üzerine şunları ifade eder:
“… Bir zamanlar tutkuyla peşinden koştuğum olaylar beni artık aynı derecede heyecanlandırmıyordu. Yılların geçmesiyle birlikte, olayların asla gerçeği yansıtmadıklarını ve hepsinin ardında -bir başka gerçeklik düzeyi gibi- bambaşka bir şeyin, durumun var olduğunu; bunu yakalayamayacağımı ve zaten gazeteciliğin, hele bugünlerde uygulandığı haliyle, bu gerçekle ilgilenmediğini öğrenmiştim.”
Bu atıf ile gazeteciliğin önemini ve gücünü yok saydığım anlaşılmasın. Özellikle günümüzde gazetecilik diye sunulanın oyalamalarına, büyüsüne, uyuşturucu etkisine ve manipülasyonuna kapılmadan Terzani'nin dediği bir başka gerçeklik düzeyi ile ilgilenmeye vurgu yapıyorum sadece. Yoksa bir zamanların dördüncü kuvveti medya, kalemine kuvvet!
Bir başka gerçeklik düzeyi… Yakalamamızın pek de mümkün olmadığı ve gazeteciliğin pek de ilgilenmediği bir gerçeklik düzeyi.
Ne olabilir?
Bu gerçeklik düzeyinin anlaşılması, deneyimlenmesi ve o düzey ile iş birliği halinde yaşanmasının mümkün olduğuna inanıyor, bunun için de yine önce kendi kendimizle röportaj meselesine dönmek istiyorum. (Sonraki yazılarda gerçeklik meselesine geri döneceğiz.)
Ve işte birinci soru… Genelde ilk defa röportaj yapılan kişilere, veri toplamak ve arkadan gelecek soruları da yeniden şekillendirmek amacıyla sorulan o ilk soru:
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Ama biz şimdi şöyle soralım:
Ben beni biraz tanıyabilir miyim?
1. Ben kimim?
2. Nasıl bir hayat yaşıyorum?
3. Hangi duygularım yüksek, hangilerinin farkındayım, hangilerini bastırıyorum?
4. Kendimi ifade edebiliyor muyum? Ediyorsam nasıl ifade ediyorum? Bağırıyor muyum ya da içime atıyor muyum?
5. Aileme, iş arkadaşlarıma, yöneticilerime karşı çatışmadan kaçınan bir tutum mu sergiliyorum yoksa konu ne olursa olsun çekinmeden kendimi sağlıklı, dengeli bir şekilde ifade ediyor muyum?
6. Gün boyu bedenim nasıl? Omuzlarımı sıkıp yukarı kaldırıyor muyum, bacaklarımı sallıyor muyum, tırnaklarımı kemiriyor muyum? Nefesim derin mi, sığ mı? Gergin anlarda nefesimi tutuyor muyum?
7. Kimlerin hangi söylemleri beni tetikliyor? Ne zaman saldırganlaşıyorum ne zaman içime kapanıyorum?
8. Her gün beni etkisi altına alan ve kaçınmaya çalıştığım bir duygu var mı?
9. Yakınlarım beni nasıl tarif eder?
10. Kendimle ilgili neleri saklamak istiyorum?
Ve en önemli son bir soru:
11. Kendimle ilgili en çok değiştirmek istediğim nedir?
Bir sorudan 11 alt soru çıkardık bile… İnsanlar kendilerini anlatmayı genellikle çok sevdikleri için bu ilk ana sorunun cevabı uzar da uzar ve anlatılanların çoğu yukarıdaki soruların cevaplarını içermez. Dış görünüşe, eylemlere, işe güce, aileye, başarılara ve nadiren bazı başarısızlıklara ait hikâyeler anlatılır. Bunlar yazılır, yüzlerce insan da okur. Tam anlamı ile gerçek olmayan bir hikâye yıllar boyunca dilden dile dolaşır. Aslında herkes iyi niyetlidir, tek sorun kendimizi pek tanımamamız, tanıdığımız kadarının bazı bölümlerini ise anlatmak istemeyişimizdir.
Biz ne arıyorduk?
Bir başka gerçeklik düzeyi… Kendi gerçeğimiz… Gerçek gerçeğimiz…
Peki ne yapacağız? Sadece yukarıdaki sorulara yanıt vermek yeterli olur mu?
Başlangıçta evet. Kendiniz için özenle seçtiğiniz bir deftere ya da telefonunuzun notlar bölümüne, belki de gelişi güzel bir kağıda tek tek cevaplarınızı yazabilirsiniz. Bu güzel bir adım olur. Buraya kadar okuyup iş eyleme gelince “Amaaan…” diyorsanız da çok sorun etmeyelim. Çünkü buraya kadar okudunuz, içinizde bir parça kendini tanımaya can atıyor ve emin olun ki dişlerinizi fırçalarken, direksiyon başındayken, toplum taşımada giderken ya da bir toplantının tam ortasında size bu soruları hatırlatacak. İzin verin, aksın…
***
Hiçbir şey hemen, çabuk ve mükemmel olmak zorunda değil. O nedenle bu yazıyı da burada bitiriyorum. Ancak ayrılmadan önce bir gönderme daha yapalım.
ABD'li yazar Joe Dispenza, kendini “insanların beynini işlevsel kullanarak daha sağlıklı, mutlu, başarılı ve refah içinde bir hayat yaşamalarını sağlamaya adayan ve çoksatan kitapların yazarı olan bir isim. Dr. Dispenza, Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırmak adlı muhteşem kitabında kendimizi, bedenimizi, çevremizi ve zamanı aşmak suretiyle hayatta kalmak için değil, gerçekten yaşamak için yaşamak, iliklerimize kadar, doya doya yaşamak için bir yol haritası sunar. Dispenza bu kitapta bir de uyarıda bulunur:
“Alışkın olduğumuz yaşamdan uzaklaşmanın ve yeni bir şeye adım atmanın bir somonun akıntıya karşı yüzmesi gibi olduğunu biliriz, gayret gerektirir ve dürüst olmak gerekirse rahatsızlık vericidir, bu da yetmezmiş gibi yol boyunca bildiklerini düşündükleri şeylere sıkıca tutunmuş insanlardan gelen marjinalleştirme, muhalefet ve aşağılamalarla karşılaşırız.”
Ve bu bölümün sonunda bir soru sorar.
Şimdilik dikkati dağıtmamak için burada ortaya koymayacağım bu soru bir sonraki içeriğimizin röportaj sorusu olacak.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Farkında kalın.
*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir.